Bursa Ulu Cami
Sessiz Bir Tarihin Kalbi

0:00 0:00
Whitney leaning against a railing on a downtown street
Fotoğraf Agusto Léon

Hoş geldiniz…
Şu anda sadece bir caminin değil, bir medeniyetin kalbinde, tarih boyunca yüzbinlerce adımın sessizce yankılandığı kutsal bir mekândasınız: Burası Bursa Ulu Cami. Ulu Cami, Bursa’nın tam merkezinde, Atatürk Caddesi üzerinde yer alıyor. Osmanlı sultanlarından Yıldırım Bayezıd tarafından, 1399 yılında yaptırılmıştır. Caminin mimarının Ali Neccar olduğu bilinmektedir.
Efsaneyle Başlayan Bir Yolculuk
Rivayet o ki, Yıldırım Bayezid, Niğbolu Zaferi'nden sonra Allah’a şükür olarak tam 20 cami yaptırmak ister. Bu fikrini damadı Emir Sultan’a açtığında, Emir Sultan ona şöyle der:
Sultanım “Yirmi ayrı küçük cami yerine, yirmi kubbeli tek bir büyük cami yaptır ki, cemaati bir araya getirsin.” Padişah bu teklifi uygun görür. Ve bir gece Emir Sultan’ın rüyasında bu caminin nerede yapılacağına dair manevi bir işaret verilir. Ertesi sabah, tam rüyasında gördüğü yerde bir çimen yeşermiştir. Bu işaret kabul edilir, yer belirlenir ve caminin temeli atılır. Caminin inşası, savaşta kazanılan ganimetlerle yapılır. 1396’da yapımına başlanan cami, 1399 yılında tamamlanır. Her taşı, hem bir zaferin hatırasını hem de bir inancın yüceliğini taşır.
Şadırvanın Sessiz Tanıklığı
Caminin tam ortasında bulunan şadırvan, belki de en dikkat çeken köşelerden biridir. Bu alanla ilgili bir menkıbe anlatılır:
Zamanında burada yaşayan yaşlı bir kadın, evi gönül rızasıyla satmaz. Kimse de zorlamaz. Ev olduğu gibi bırakılır, sadece üstü açık hâle getirilir. Kadın vefat ettikten sonra, bu yer camiye dahil edilir ve şadırvan yapılır.
Bugün hâlâ şadırvanın ortasından yükselen su, tam 33 yerden dökülür; sanki her biri Allah’ı anmakta gibi…
On altı köşeli bu havuzun ortasında üç çanaklı bir fıskiye bulunur. Fıskiyeden sekiz ayrı koldan akan sular, havuzu doldurarak çevredeki musluklara ulaşır. Şadırvanın konumu da oldukça özel bir anlam taşır. Caminin üç kapısının ve mihrabın ekseni, tam olarak bu şadırvanın merkezinde birleşir. Bu da hem mimari açıdan hem de sembolik olarak güzel bir bütünlük oluşturur.
Ünlü seyyah Evliya Çelebi, havuzun suyunun Uludağ’dan geldiğini ve bu havuzda alabalıkların yüzdüğünü yazmıştır.
Minberin Özellikleri
Ulu Camide yer alan önemli bir yapı da Minberdir. (Minber, 1379 yılında Antepli usta Hacı Mehmet bin Abdülaziz el-Dukki tarafından yapılmıştır. Aynı usta, Manisa Saruhanlıdaki İshak Bey Ulu Camii'nin minberini de yapmıştır. Ustanın ismi, minberin sağ korkuluğuna yazılmıştır.
Minber, “kündekâri” adı verilen geleneksel bir ahşap işçiliği tekniğiyle yapılmıştır. Bu teknik sayesinde çivi ya da tutkal kullanılmadan, geometrik parçalar birbirine oyularak geçirilmiş ve bu sağlam yapı ortaya çıkmıştır.
Doğu yüzünde dikkat çeken bazı çıkıntılar vardır. Bu çıkıntıların, güneş sistemi ve gezegenleri temsil ettiği bilinmektedir.
Üzerindeki detaylı işlemeler ise, Selçuklu sanatından Osmanlı üslubuna geçişin çok güzel bir örneğidir. Hem sanatı hem de geçmişin ustalığını bir arada taşıyan bu minber, caminin en dikkat çekici bölümlerinden biridir.
Minare ve dış şadırvanlar
Ulu Cami’nin doğu ve batı köşelerinde iki minaresi bulunur. Batıdaki minare, Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Caminin duvarına bitişik şekilde inşa edilen bu minarenin kaidesi tamamen mermerden, gövdesi ise tuğladan yapılmıştır. Bu minareye hem içerden hem de dışardan iki ayrı yol ile çıkılır. Yollardan biri caminin kubbelerine, diğeri ise minarenin şerefesine ulaşır. Her iki minarenin şerefeleri de birbirine benzer şekilde yapılmıştır. Altlarında, altı sıra tuğladan oluşan istalaktit süslemeler yer alır.
Cami avlusunda üç tane şadırvan vardır. Cami içindeki şadırvan ise oldukça dikkat çekicidir.
İlk İmam Süleyman Çelebi
Caminin ilk imamı, Mevlid-i Şerif’in yazarı Süleyman Çelebi’dir. 1409 Ramazan’ında, Efendimiz Hz. Muhammed’in yüceliğini anlatmak için yaklaşık bin beyitlik meşhur Mevlid’ini yazmaya karar verir. Bu kararın filizlendiği yer işte burasıdır. Kâbe’den Bursa’ya Uzanan Bir Örtü
Caminin içinde, Hünkar mahfilinin yanında cam bir levha ile korunan siyah bir örtü göze çarpar. Bu, sıradan bir kumaş değildir. Kâbe’nin eski kapı örtüsüdür. Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi’nden sonra getirmiş, kendi elleriyle buraya asmıştır. Üzerindeki altın işlemeler, hâlâ göz kamaştırır.
Mimari Bir Şaheser
Ulu Cami, Osmanlı mimarisinde benzersiz bir yere sahiptir. 55 metreye 69 metre boyutlarında, tam 3.165 metrekarelik bir alana yayılmıştır. Yirmi kubbeli, on iki ayak üzerine oturtulmuş, kubbelerin ortasındaki bir tanesi camla kaplanmadan önce açıktı; gökyüzünü seyrettirirdi.
Minberi ise gerçekten eşsizdir. Ceviz ağacından, ne tutkal ne çiviyle… Sadece geometrik geçmelerle bir araya getirilmiş. Üzerindeki motifler arasında güneş sistemi ve gezegenler olduğu söylenir. El işçiliği, Osmanlı ile Selçuklu arasındaki sanat köprüsünü gösterir.
Depremler, Yangınlar, Onarımlar…
Cami, tarih boyunca depremler, yangınlar, hatta Timur’un ve Karamanoğlu Mehmet Bey’in saldırılarıyla zarar görmüş. 1855 depreminde kubbelerin çoğu yıkılmış, 1889’da çıkan yangında minarelerin külahları yanmış. Ama her seferinde onarılmış ve bugünkü görkemine kavuşmuştur.
192 Yazı, 41 Hattat, 13 Farklı Yazı Stili
Caminin duvarlarında toplam 192 hat eseri bulunur. Bunlar 13 farklı yazı karakteriyle, 41 farklı hattat tarafından yazılmıştır. Her biri ayrı bir sanat, ayrı bir dua… Bugün burada sadece taş duvarlara değil, bir inancın, bir zaferin, bir tevazunun ve bir aşkın izlerine dokundunuz. Bursa Ulu Cami, sadece bir cami değil; zamanın durup ibadete kapı açtığı bir yerdir.